Everything is Awesome

16.11-30.12.2016

Mega-Materyalizm ve Optik-Afyon Çağında Muhteşem Zamanlar

Arda Yalkın’ın yakın dönem işlerine dair birkaç düşünce

-Marcus Graf

Hayatımızda ne varsa hepsinin, her yere yayılmış görsel kültürün sonsuz döngüsünde dolaşacak birer görüntüye dönüştüğü çağlarda yaşıyoruz. Şimdiye kadar benzerine rastlanmamış çokluktaki dijital resimler, mega-materyalizme koşulsuz inancın salık verildiği güncel bolluk felsefesinin bayrağını sallıyor. Bu dünyada her şey zevk ve -sadece bir anlığına da olsa- biraz mutluluk deneyimlemek için tüketiliyor. Vahşi kapitalizm, hiç durmamacasına, açgözlülüğün nasıl iyi bir şey olduğunu bağıran görsel propagandalarla besliyor bizi. Ancak, bize aldatıcı bir rüya görmemiz için verdiği pitoresk morfin ve optik afyona rağmen medyanın parıltılı yüzeyinin ardında hangi gerçek hedeflerini sakladığını görmeliyiz. Zaten Dadaizm, Pop Art gibi akımlar da; Gerard Richter, Sigmar Polke ve Wolf Vostell gibi sanatçılar da medyada sunulan imgelerin sahte vaatlerini, acımasız yapaylıklarını ortaya çıkardı. Bugün de kitlesel medyaya eleştirel yaklaşım, çağdaş sanatta sık sık karşımıza çıkıyor. Özellikle sosyopolitik meselelerle ilgilenen sanatçılar, toplumun güncel durumunu genelde onun görsel kültürünün analitik bir değerlendirmesi eşliğinde sorguluyor.

Yani kimse uyarılmadığımızı söyleyemez!

Arda Yalkın, birincil ve ikincil gerçekliğimizi eşzamanlı irdelediği eserleriyle hem dünyamıza hem de onun görüntülerine eleştirel yorum getiren sanatçılar arasında kabul edilebilir. Biçimde fotoğraf, çizim, hem iki hem de üç boyutlu animasyonlar, stop-motion animasyonlar, ses, canlı video performanslar gibi farklı teknikler, medyumlar ve dijital araçlar kullanıyor. Kavramda ise temelde iktidar-halk çatışması, tüketim toplumu, asimilasyon, savaş, politika ya da din gibi meselelerle ilgileniyor. İktidarı, reklamların yöntem ve işleyişini, ana akım filmleri, kitlesel medyayı işlediği eserlerinde toplumumuz için temel önem taşıyan meseleler sanatsal bir medya analizinin içinde eriyor. Yalkın’a göre sermaye ve siyasi güç, halkı sömürmek için ince ve üzerine düşünülmüş yöntemler kullanıyor. Yalkın, yabancılaştırma ve bozum efektlerinin yanı sıra tersine mühendislik ve alaycı provokasyonla, bu söz konusu metotları ve arkasındaki ikiyüzlülüğü ifşa etmeyi amaçlıyor.

Yalkın’ın Gaia Gallery’de açılan yeni sergisi Everything is Awesome’da sunduğu son derece karanlık dünyada; orta sınıfın dikizleme ihtiyacı ve popüler ikonlara yönelik açlığı absürd bir görsel pornografi tarafından besleniyor. Komplike ve yoğun sergi, çok kanallı video enstalasyonları The Circle Jerk ile Rorschach Project’in yanı sıra, dijital baskı serileri St. Celebrity ve Gymferno ile Look Mum, I’m Grown Up ve Altar’ın da yer aldığı işlerden oluşuyor.

Sunuş mahiyetindeki bu metinde tüm bu işlere değineceğim ama sanatçının önceki işleriyle yakın dönem işleri arasında kurulan bir köprü diye tanımlanabilecek St. Celebrity’nin üzerinde özellikle duracağım. Bu seri aynı zamanda sanatçının yakın dönem işlerini belirleyen yeni biçimsel nitelikleri de görünür kılma özelliğine sahip. Tabii bir de, sanatçının her bir serisine aynı ölçülerde birer metin ayırmak, bu katalogun sınırlarını aşacak bir uzunluğa yol açardı.

St. Celebrity ve Gymferno, sanatçının 2014’te başladığı işler. İçerikleri ve kavramsal çerçeveleri temelde aynıysa da biçimsel yapı ve estetikte bir değişim gözlemlenebiliyor. St. Celebrity’de işlerin kavramsal odak noktasında halen çağdaş ikonlar yaratma fikri var. Bu yüzden tekil figürler, her bir parçanın tam ortasında, tipik aziz jestleri sergileyerek yer alıyor. Yine de hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı tuhaf ve tekinsiz bir atmosferle çevrili haldeler. Her bir kahramanın kafasının olmasının gerektiği, omuzlarının üzerinde egzotik birer kuş var. İçinde bulundukları dünyanın felaketi üzerine düşünmelerini sağlayacak kafadan, beyinden, zihinden yoksunlar. Görecek gözleri, iletişim kurup konuşacak ağızları yok. Onun yerine güzel, göze hoş gelen ama aynı zamanda tuhaf görünümlü, garip bir egzotik kuş var figürün omuzlarının üzerinde. Böylece kafası kesilince dahi alışıldık programa devam edebilmek için güzelliğini duruşun ve jestin korunması gerektiğini görüyoruz. Ne kadar tuhaf görünürse görünsün, koşullar ne kadar zor olursa olsun, imaj gözden kaybolmamalı. Dikizleme, kamera önünde teşhir ve kendi mükemmel hali için poz verme hali -tıpkı bir selfie’de olduğu gibi- bu serinin kavramsal zemininin temellerini oluşturuyor.

Figürlerin çıplak bedenlerinde, içlerindeki mekanik yapıları gösteren delikler var. Başka bir deyişle, bir zamanlar dini anlamı olan bu jestleri kopyalayanlar, birer insan değil, robot. Aynı zamanda bu sahte robotik meleklerin ellerindekiler de kutsal kitaplar değil, moda dergileri… Toplumsal felaketin ve ruhani yozlaşmanın hakim olduğu bir dünyada ruha rehberlik edecek ilham kaynağının moda dergileri olduğu görülüyor.

Olağan koşullarda, geleneksel ikonografide, kahraman monokrom bir düzlemin önüne yerleştirilir. Genelde gerçek altınla bezenen bu düzlem, dünyada bilindik herhangi bir mekana göndermede bulunmadan figürle cennet arasındaki bağlantıyı kurma işlevini görür. Yüce olanın minimal estetiği, izleyicinin ruhunu yükselterek huzuru ve güveni kutsal kadın ya da erkeğin imgesinde bulmasını sağlar. Klasik bir ikonda koşulsuz olarak tüm odak, figürdedir. Bu yüzden de durağan, huzurlu ve zamanötesi görünüme sahiptirler. Arda Yalkın’ın ikonları ise bunun zıddı bir strateji güdüyor.

Arkaplanda Türkiye, Suriye ve Filistin’in kentsel ve endüstriyel bölgelerinin kolajı var. Krizlerin, savaşların ve yıkımların yaşandığı bu yerler, figürlerin üzerinde durdukları zemini oluşturuyor. Resme derinlik katmak için bitki ve çiçek parçalarından çerçeveler oluşturuluyor. Ne var ki kompozisyonun tamamında ve dizili unsurlarındaki yapaylık yüzünden asıl gerçeklik hiçbir zaman yüzeye çıkmıyor. Figürlerin kuş kafalarını çevreleyen parlak ışık bile gerçek ve dürüst bir ruhaniliğin taşıyıcısı değil. Yine de parlıyor. Hale benzeri oluşum, enerji dolu… Ancak ışığın kaynağı, elektrikli bir tabela. Kutsallığa işaret eden kutsal bir sembol değil; neon ışıklarından kurulu bir yapı. Tıpkı bir reklamda olduğu gibi izleyenin gözü ihtişamla cezbediliyor. Ancak bu ihtişam, içgörü ya da bilgi vermiyor, sadece yüzeysel bir duygulanıma yol açıyor.

St. Celebrity’de geçmiş ve yakın dönem işlerin biçimsel yapılarındaki temel fark, çokboyutuluk kavramına yaklaşımda ortaya çıkıyor. 2014 tarihli işler, basılı bir arkaplanın üzerine tabaka tabaka yapıştırılmış parçalardan oluşuyordu. Tıpkı bir rölyefte ya da toplamada olduğu gibi bu işlerin de, çerçevenin renkli cam yüzeyiyle son bulan ayrı ayrı tabakaları vardı. Yani söz konusu işlerde fiziksel olarak üç farklı tabaka bulunuyordu. Yakın dönemdeki işlerde ise bu tabakalar dijital ve sanal bir şekilde yaratılıp tek bir sayfaya basılıyor; böylece fiziksel üç-boyut ortadan kalkıyor. Bu da işlere yoğun bir dijital özellik katıyor. Önceki işlerin estetik yapısında dijital ile el işinin bir sentezi belirgin bir şekilde görülebiliyordu. Şimdi ise elle çizilen formların yokluğu, dijital estetiğin yoğunlaşmasına yol açıyor. Instagram filtrelerinin ya da 3D modelleme gibi dijital efektlerin kullanımı da bu görüntüyü destekleyerek sanatçının eleştirisini kurduğu kavramsal çerçeveye hizmet ediyor.   

Aynı zamanda önceki işler, karmaşık bir piksel estetiğiyle şekillendiklerinden dolayı daha parçalı bir yapıya sahipti. Her bir iş, binlerce küçük imgeden oluşmaktaydı ki, bu da derli toplu ama kaleydeskop benzeri bir kompozisyona yol açıyordu. Sadece 20 ile 50 arası sayıda imgenin kullanıldığı yakın dönem işler ise, bu yüzden öncekilere göre daha sakin ve basit algılanan bir görünüme sahip. Ben bu değişikliği, sanatçının işlerinde irdelediği eleştirel kavramlarla uyumlu biçimsel, teknik ve estetik arayışında mantıklı bir adım olarak yorumluyorum.

Gymfermo, çarmıha gerilmek gibi karanlık bir temayı market alışverişi ve spor gibi gündelik faaliyetlere uyarlaması dolayısıyla alaycı ve ironik bir yaklaşıma sahip. Burada da figürler, distopik manzaraların önünde teşhir ediliyor. Ne var ki bu sefer yeniden sahnelenen, kutsanma eylemi değil, idam cezasına eşlik eden acımasız işkence. Çarmıha germe iki bin yılı aşkın bir süredir kullanılan bir cinayet yöntemiydi. Ancak İsa’nın çarmıha gerilişiyle beraber haç da mistik ve dini bir anlam kazandı. Yalkın bugünün insanını İsa’nın yerine koyarak; hayatta kalmak için gösterdiğimiz gündelik çabaların inanç ve ruhanilik bağlamlarına taşındığı bir alegori oluşturuyor. Sonuçta bu seri dış güçlerin etkisine ve sinir krizlerine rağmen hayatta kalma şansımızın olduğunu gösteriyor.

St. Celebrity ve Gymferno tek figüre yer verirken, Look Mum, I’m Grown Up, klasik aile portelerini hatırlatacak şekilde bir grup insanı bir araya getiriyor. Burada sanatçı aile değerlerini ve bugün o değerlerin korunup korunamayacağı ihtimalini irdeliyor. Aile bağlarının çözüldüğü ve tek kişilik evlerin ortaya çıktığı, mutlak bireyci çağımızda bu poz ve jestler, tedavülden kalkmış, anakronik bir görünüme sahipler. St. Celebity ve Gymferno’daki figürler yakın plandan gösterilirken Look Mum, I’m Grown Up’taki gruplar belli bir uzaklıktan geniş bir manzaranın önünde resmediliyorlar. Arka planda dünyanın felaket ve yıkımlarla yerle bir olduğu sırada aile, doğrudan karşıya, anıları için çok değerli bu anı kaydeden kameraya odaklanmış vaziyetteler. Eğer akılları yerinde olsaydı, tehlikenin farkına varıp ona göre hareket ederlerdi. Ancak yine omuzlarının üzerinde kafa yerine kuş var. Bu kuşlar güzel olmasına güzel, ama aynı zamanda kaçınılmaz bir şekilde dünya yüzünden yok olmaya mahkumlar.

Görüldüğü üzere sonsuz veya metafizik herhangi bir güce inancın ve umudun kalmadığını göstermesi sebebiyle karanlık bir sergi bu. Altar da önceki serilerin eleştirel yaklaşımını sürdürüyor. Üç parçadan oluşan seri; hayat, ölüm ve öte dünyayı anlatıyor. Ancak cennet de içinde yaşanılan dünya kadar sahte. Yalkın, çağdaş bir mihrap oluşturma fikrini Paris’te Louvre Müzesi’ne yoğun gidiş-gelişleri sırasında geliştirdi. Sanatçı burada gördüğü Rönesans ve Barok dönemine ait mihrapların görsel gücünden etkilenmişti. Karmaşık bir içeriği dizili görseller vasıtasıyla aktarmaktaki yetileri, mihrapların ortak özelliği. Üç kanatlı tablo formu, sanatçıya farklı hikayeleri aynı anda anlatabilme imkânı sağlıyor. İmgeler genelde birbirleriyle ilişkili; dolayısıyla anlatısal bir dizge söz konusu. Bu yüzden de bu eserler farklı zaman ve mekanları eşzamanlı sunabilmelerinden dolayı hikayeleri de olduğu gibi aktarabilme gücüne sahiptirler. Tıpkı bir filmde olduğu gibi, mihrapta da izleyicinin zihni zaman ve mekanda bir yolculuğa çıkartılır. Haliyle bu da aynı hikayenin farklı yüzlerini göstermeye ilgi duyan Yalkın’ın işine epey yarayacak bir özellik. Onun kavramsal ve biçimsel yaklaşımındaki çok boyutluluk, tam da mihrap formunun komplike sentaksına uyacak nitelikte.

Yalkın’ın bu kişisel sergisindeki iki video enstalasyonunda ise parçalı bir yapının baskın olduğu görülüyor. Tıpkı bir mihrapta olduğu gibi, birden çok kanal ve ekranla izleyicisinin videodan yansıtılan zaman, mekan ve sesleri algılayabilecği çoğul bir deneyim sunuluyor.

The Circle Jerk insanların iç ve dış gerçeklikleriyle ilgili yedi kanallı bir video. Bir iş görüşmesi ortamında kurgulanan enstalasyonda, izleyici bir masa etrafında konumlanmış beş kişinin, her işveren ve çalışan arasında geçmesi olağan konuşmalarını dinliyor. Her bir kişiye ayrı bir ekran ayrılmış. Son iki ekranda ise bu kişilerin düşünceleri, hisleri ve rüyaları görülebiliyor. Bu ekranlarda kurgu ile gerçeğin iç içe geçtiği karmaşık bir kolajdan yansıyan gerçeküstü, tuhaf estetik, geri kalan ekranlardaki akılcı diyaloglarla zıtlık içinde. Enstalasyon parçalı bir anlatı formu kullanarak, bireyin içi ve dışı arasında bitmez bir çatışmaya sahne olan iki gerçeklikte birden yaşamanın çelişkisini vurguluyor.

Beş kanallı Rorschach Project, sanatsal bir metod olarak emprovizasyon ve olasılığı irdeliyor; internette ve sosyal medyada dolaşıma giren savaş görüntülerini nasıl algıladığımızı sorguluyor. Yalkın, bu iş için ilk olarak iki bine yakın savaş ve felaket imgesini rastgele bir araya getirdiği bir kolaj oluşturuyor. Sonrasında onları animasyon teknikleriyle yabancılaştırma efekti kullanarak soyutlayıp, ortaya çıkan videoya yönelik tepkilerini spontan bir şekilde kaydetmeleri için dört müzisyene çağrıda bulunuyor. Müzisyenler ilk kez gördükleri bu görüntülere tepkilerini ve sesleri aynı mekan içinde kaydediyor. Yalkın tüm bu kayıtları bir araya getirerek bir nevi ‘soundtrack’ oluşturdu. Böylece spontan bir şekilde ortaya çıkan müzikal ifadelerin etkileşimi, Yalkın’ın işinin sessel dokusunu oluşturdu. Sonuçta ise sanki müzisyenler arasında uyum gözetilmiş gibi oldukça tutarlı bir yapı ortaya çıktı. Neredeyse tüm bir ses kuşağı sadece tek bir grup tarafından kaydedilmiş gibi geliyor kulağa. Buradan da söz konusu video-kolajın müzisyenlerin benzer biçimlerde algıladığı belirli bir görsel yapıya sahip olduğu ortaya çıkıyor.

Bu işin iki farklı boyutu var. Bunların ilki ses ve görüntü arasındaki uyum. İkincisi ve daha önemli olanı ise Yalkın’ın ortaya koyduğu kurallarla ve kavramsal çerçeveyle alakalı. Sanatsal yaratım kavramını sorgulayan tavrı, hem rasyonalizm ile subjektivizm hem de plan ve emprovizasyona getirdiği yorum dolayısıyla Rorschach Project disiplinlerarası bir deneyden çok daha fazlasına işaret ediyor.

Sonuçta Everything is Awesome, yakın dönem işlerindeki biçimsel ve kavramsal işleyişini gösterdiği sanatçının geldiği noktayı kapsamlı bir şekilde yansıtıyor. Sergi, sanatçının teknik becerilerini geliştirdiğini, derin bir medya eleştirisi rehberliğinde bugünün dünyasına uyguladığı yapıbozumla şekillenen kavramsal eleştirisini sivrilttiğini kanıtlıyor. Git gide güçlenen dijital estetiği, sanatçının, gündelik deneyimlerimiz ile medyadaki ve doğadaki gerçekliğimiz arasında komplike bağlar kurabilmesini sağlıyor. İşler gücünü, gerçeklik ile kurgu kadar, ütopya ile distopyanın da bir araya gelmesinden alıyor. Acımasız açıksözlülüklerinden ve içerdikleri sert eleştiriden dolayı bu işlere dayanmak o kadar da kolay olmayabilir. Ama günümüz dünyasıyla yakından ilgilenen bir sanatçı başka nasıl işler yapabilir ki?

Bu arada gerçekliğin kolay lokma olduğunu, rahatça yaşanabileceğini kim iddia edebilir?!

İndirmek için tıklayın