Neverwhere, Avusturalyalı sekiz çağdaş sanatçının gerçek ile hayali benliklerimiz ve fantastik senaryoyla ‘gerçek’ arasındaki sınırları zorlayan çalışmalarını bir araya getiriyor.Bu sergideki işler yeni kimlikler öneriyor ve onları birer performans halinde sunuyor. Ancak söz konusu anlatılar büyük oranda hem görünür hem de görünmez –çoğunlukla da gizemli – dış etkenler tarafından belirlenmekte.

Neverwhere’de temsil edilen karakter ve kimlikler sanki gerçekliğin çatlaklarından başka bir yere, diğer tarafa Neverwhere*’e düşmüş gibidirler.

Tabii ki Neverwhere; ulus, kimlik ve benliğin ifade ediliş, biçim değiştirme, çıkarsama şekillerini akla getiren işleri bağlamında Avustralya olarak da okunabilir. Serginin girişinde Kathy Temin’in işi Bir Çift Koala için Seçmeler (2004) bu önermeyi, aynı zamanda sürecin komplikasyonlarına işaret ederek sunuyor. Sanatçı New York’ta katıldığı bir ‘residency’ programı sırasında, çiftleşen koalaları canlandıracak ABD’li oyuncular için ilan verir. Sonrasında bu seçmeleri filme çeker. Sonuçta çoğu, hayatlarında kanlı canlı koala görmemiş bu insanlar, işe bir koalanın – daha da genelinde bir Avustralyalı’nın – nasıl davranacağına dair kendi çıkarımlarını ve fantazilerini katarlar.

Marjinal karakterlerin davranışları, Mikala Dwyer’ın Justene Williams’la beraber 2010’da gerçekleştirdikleri Kaptan Thunderbolt’un Kız Kardeşleri videosunda öne çıkartılır. Sanatçılar çizgili esir kıyafetleri, topuklu ayakkabı ve Avustralya çalılıklarını saklanma yeri olarak kullanan ilk Britanyalı kaçakçıların başlıklarını giyerek, Sydney’deki Cockatoo Adası’nda daha önce hapishane ve uyumsuz genç kadınlar için bir ıslahevi olarak kullanılan yuvarlak bir sığınağa etrafından tırmanmaya çalışırlar. Bir taraftan ölü kızların ruhunu diriltmeye çalışır, diğer taraftan da içlerine bu kızların ruhu girmiş gibi şiddetli bir şekilde metal bağlantılara vururlar. Bu aynı zamanda toplumlar arasındaki sınırlara saldırarak Avustralya’nın kolonizm geçmişini de görünür kılar.

Kadınlığın benzeri bir şekilde sınırları ihlal ettiğini Claire Lambe’in Paris’in meşhur striptiz kulübü Crazy Horse’tan 1976 tarihli bir görüntüyü yeniden canlandırdığı Kainat Güzeli (2014) işinde de gözlemleriz.Bu işinde Lambe gerçekçi vücut ölçülerine sahip Avustralyalı kadınlara kilden ayakkabılar giydirerek onların hareket kabiliyetlerini engeller. Ama bu aynı zamanda senaryoya absurd bir tavır da katar. Tabii ki bu eylem seyirciye sırt çevirmenin ilanı olarak da okunabilir ve kadınlar gücü izleyiciden geri almaya kararlı görünürler.

Tony Garifalakis politik ve estetik bir eylem olarak sansür mekanizmalarına ilgisini (2013) Çete Kanunu’nda yansıtır ve ulusal liderlerle askeri figürlerin suratlarını siyah sprey boyayla kapatarak güç ilişkilerini açığa çıkartacak şekilde işler. Lambe’in işinde olduğu gibi burada da imgeler hem toplumsal hem de politik gücün popüler kültürde ve toplumsal hafızalarımızda nasıl işaret edildiğini ve performansa döküldüğünü vurgular.

Performans gerçekleştirme ve nesneleri performansa yönlendirme dürtüleri Neverwhere’in tüm işlerinde, ama özellikle Clare Milledge’ın Akademik Kuşku: Oransızlığın Tesfirinin Sahnelenmesi’nde (2015) belirgindir. Sanatçı, izleyicilerini kendi yarattığı ve kabile sanatı, mitoloji ve spiritüelizm gibi birçok kaynaktan aldığı motiflerle bezediği karanlık dünyaya davet eder. Ancak Milledge tarafından icat edilen bu ritüellerin bilgisine de sadece sanatçının kendisi vakıf gibidir. Biz izleyiciler, kutlanılan şeyin ne olduğundan hiçbir zaman emin olamayız. Mikala Dwyer’ın tasarladığı dünyaları hatırlatır nitelikte burada da görünmez psişik bir enerji baskındır.

Tıpkı Milledge ve Dwyer’ın işlerinde olduğu gibi Veronica Kent ve Lou Hubbard’ın eserlerinde de oyun önemli bir yer tutar. Ancak bunlar, masum bir teslimiyetten çok karanlık tahayyüllerle dolu tekinsiz oyunlardır. Bu belirsizliğin en tipik örneği ise güldürdüğü kadar korku ve nefret yaratmasından dolayı yoğun bir ikiliğe sahne olan palyaço figürüdür. Kent bu çalışmayı sadece Palyaço Transferi #1 işinde (2010) deneye tabi tutmakla kalmaz, uyuyan çocuğun anaç bir figür muhtemelen annesi olsa da aslında tek gözlü bir canavarın gözkulak olduğu Pelerin’inde (2011) masaya yatırır. Söz konusu iş, anne ve çocuk arasında olduğu kadar nesne ve özne arasındaki karmaşık ilişkiyi de akla getirir.Performans ve görme Hubbard’ın Göz Ameliyatları’nda da (2013) eşit derecede önemlidir. Sanatçı göz şeklinde şekerlemeler üzerinde bir dizi ameliyat gerçekleştirir.Önce bu işlevsiz görevleri bir optometrist titizliğinde muayene eder, sonra da üzerlerinde bir cerrahın yapacağı işlemleri uygular. Son derece ciddi bir şekilde icra edilmesine karşın bu performans tanıdık olanı yabancı kılabilmek için eninde sonunda kendini absurdun sınırlarına bırakır. Neverwhere’deki çoğu işte olduğu gibi burada da samimiyet ve hiciv arasında sürekli bir gidip gelme hali ve daha karanlık psikolojik dönemeçlere doğru bir eğilim vardır.

Çoğunlukla sömürge toplumlarının gözden uzak tarihini açığa çıkarmakla ilgilenen sanatçının işi yoğun bir şekilde kendi karmaşık kültürel arka planından beslenir. Andrew, insan kemiklerinin yanında nadir kitapların ve sömürge tarihiyle bağlantılı elemanın bulunduğu bir nadir kabinesi sunar. Tüm bu malzemelerin tuhaf şekillerde bir araya gelişinden kaynaklı gerginlik işin doğrudan okunmasını zorlaştırır. Ancak bu yeni birliktelikler, diğer taraftan da yeni imkanlara, hikayelere ve imalara geçit veren kişisel bir hikaye görevini üstlenir.

Kurgular, algılar ve fantaziler sergi boyunca sınır tanımaz bir şekilde birbiriyle kaynaşır. Eserler haliahazırda varolan kültürel ve sosyal algılarımızı zorlayıp görünmeze ve hafızayla, ritüellerle kişisel ilişkilerimize dikkat çeker. Belirsiz bir zaman ve mekanda bekleyiş halinde bırakılır, sonra da bir zamanlar bir yerde, Neverwhere’de düşüncelere dalarız.

– Vikki Mc Innes

Melbourne Üniversitesi Victorian College of Art bünyesindeki Margaret Lawrance Gallery Direktörü

İndirmek için tıklayın